3 Ekim 2021 Pazar

Tokyo'dan Nilüfer Çiçekleri

Siz böylesi nilüfer çiçekleriyle dolu bir göle gittiniz mi hiç? Gezebildiğimiz zamanlardan iki fotoğraf paylaşayım dedim. Aslında öncelikle Instagram hesabımda paylaşmıştım ama blogumda da neden olmasın dedim. Kullandığı metni koruyarak burada da sizlerle paylaşıyorum. 

Eylülün bitmesine iki gün kala nilüferi görünce anlamışsınızdır fotoğrafların yazın çekildiğini. Ama bunlar tam 10 yaz öncesinden, 30.07.2011'den. Sizi bilmem ama ben nilüferlerin bu türünü hayatımda ilk kez o gün gördüm.

Japonya'ya henüz yerleşmeden önce turist olarak gezdiğim Tokyo'daydım. Ueno'ya gitmiştim. 10 yıl önce gayet yeniydi ama fotoğraf kalitesinden anlaşılacağı üzere artık gayet eski olan makinemle Shinobazu Gölü'nde (不忍池) çektim bu fotoğrafları. Bildiğim nilüferlerin aksine yaprakları suyun yüzeyine serili olmayıp dalları üzerinde yükselmişlerdi. Dua etmek için göğe açılmış avuçlar gibi içe bükülmüşlerdi. Rüzgarın hareket ettirmesiyle birlikte bazılarının içinde biriken su damlacıkları dans ediyordu. O yeşillerin arasında pırlanta gibi parlayan pembe çiçeklerin bazıları tüm görkemiyle açılmıştı. Görmüş olmaya alışık olduklarımdan çok daha büyüklerdi. Çoktan dökülmüş ya da dökülmek üzere olanlar da vardı. Bazıları ise diri bir şeftali şeklini almış açılmak için zamanını bekliyordu.

Bu pembe nilüferin kültürel bir anlamı var. Nelumbo Nucifera aynı zamanda kutsal nilüfer (lotus) olarak bilinir. Budizm ve Hinduizm kültüründe ruhsal uyanışa ve aydınlanmaya giden yolu simgeler. Aynı zamanda Hindistan'ın (ve Vietnam'ın) milli çiçeğidir. Bildiğim bilmediğim daha birçok anlamı, kültürü, tarihi içinde barındırır ama hiçbirini bilmeyip sadece güzelliğini izlemek yeter de artar bile.

4 Eylül 2021 Cumartesi

Japonya'da Yağmurlar

Japonya’da yağmurlar yaklaşık üç hafta sürdü. Birkaç günlük yaz sıcağının ardından dün tekrar yoğun yağmur almaya başladık. 

Temmuz ayının sonlarına kadar süren yağmur mevsiminin hemen ardından tayfunların başlamasıyla tüm yaz mevsimi boyunca plaj keyfi yapılabilecek bir imkân neredeyse olmadı. Tüm Japonların ortak söylemiyle ilk kez böyle bir yaz mevsimi geçiriyor ülke. Zaten Covid salgını nedeniyle geçen yıl yapamadıkları yaz tatilini bu yıl yapabilmek için bekleyen insanların hevesleri kursaklarında kaldı; ne salgın bitti, ne yağmur.
Bazı şehirlerde normalde bir yılda yağması gereken su miktarı sadece iki günde düştü. Birçok yerde toprak kaymaları oldu, can kayıpları yaşandı, evler yıkıldı. Taşan nehirler ağaçları da suyuna katıp denize döküldü. Sular yükseldi. Tomruklar dalgalarla birlikte sahillere vurdu.


İşte bu sahillerden biri de evimden sıklıkla yürüyüşe çıktığım Kurima (栗真) sahili. Fotoğrafını çektiğim görüntülere inanmak gerçekten güç. Sahil tomruklarla ve dalgaların getirdiği diğer çöplerle dolu. Denizin üzerinde hâlâ kıyıya ulaşmayı bekleyen tomruklar yüzüyor. Suların yükselmesini fırsat bilen balıkçılar ise sahile serpilmiş, yağışların mola vermesiyle oluşan sisin içinden olta atıyor.
___________________________________________
Mutlu Sayar'dan daha fazla fotoğraf için: instagram_muusensei

31 Mayıs 2021 Pazartesi

Fuji Safari Parkı

Yaklaşık bir yıldır öyle çok olay oldu ki hayatımda, blogumda birşeyler yazmaya ne zaman ayırabildim, ne de ruh halim izin verdi. Neredeyse 2021'in yarısı bitti ve bir şeyler yazayım artık deyip de klavyenin başına yeni geçtim. Aklımda bir iki taslak var aslında satırlara dökülmeyi bekleyen ama geçen yıl ailece yaptığımız Fuji gezimizin eksik kalan kısmını öncelikle tamamlamak istedim. Böylece hem adetim olduğu üzere yaşadığım olumsuz şeyleri bu satırlara aktarmaktan kaçınmış olacağım, hem de geçen yıldan bu yıla bir bağlantı kurmuş olacağım diye düşündüm. Bunun akabinde de mümkün olduğu kadar yazılarıma devam etmeye çalışacağım.
Başlayalım..

2020 yılında yaptığımız sonbahar gezimizde, Fuji'de gittiğimiz ilk yer Fuji Safari Parkı (富士サファリパーク [1]) oldu. Fuji'de uğradığımız ilk yer ve gitmemizin birinci sebebi aslında burasıydı ama burasını yazı dizisinin üçüncü başlığında yazıyorum. Önceki iki bölümü Pembe Taşın Hikayesi ve Fuji Dağı'nın Eteklerinde Bir Taş Müzesi adlı başlıklar altında okuyabilirsiniz.

Cumartesi sabahı 06:20'de evden çıkıp Fuji'ye doğru yola koyulduk. Yaklaşık 300km katederek, molalarla birlikte yaklaşık dört buçuk saatte parka ulaştık. Fuji Safari Parkı'nı doğal bir hayvanat bahçesi olarak nitelendirebiliriz. Burada bulunan hayvanlar kendileri için hazırlanan doğal alanlarda yaşıyor, geziyor, yiyor, içiyor, çiftleşiyor. İnsan elinin birkaç küçük dokunuşla düzenleme yapmak ve sınırları belirlemek dışında müdahalesi olmamış. 

Hayvanları bu doğal ortamlarında görebilmek için özel araçlarla gezilecek bir parkur hazırlanmış. Safariyi ek ücret karşılığında kafesli otobüsler ile yapmak da mümkün. Bu otobüslerin oturma bölümü bir kafes içinde bulunuyor. Özel araçlara yasak olan kısımlara girerek hayvanları daha yakından görmeye olanak veriyor. Hayvanlar bazen bu kafesin tellerine tırmanıyor, bazen de üzerine çıkıyor.  Zarar verebileceği için hayvanlar özel araçlara yaklaştırılmıyor. Yine de biz parkuru kendi arabamızla geçmeyi tercih ettik. Hayvanları kafes telleri ardından görmek ve fotoğraflamak yerine, camın ardından görmeyi ve fotoğraflamayı yeğlememiz bu tercihi yapmamızın nedenlerinden biriydi elbette.

Ayılar, aslanlar, kaplanlar, çitalar, filler, gergedanlar, zebralar, develer, lamalar, zürafalar, geyikler, yaban keçileri, bizonlar aracımızla geçtiğimiz parkur boyunca karşımıza çıkan hayvanlardı. Sürüş boyunca elde ettiğimiz eşsiz deneyim bize unutulmaz bir zaman yaşattı. Ben yeni kameramı kullandım, oğlum Eren'e de eski kameramı verdim. İnanın, o bu heyecanı benden daha fazla yaşadı. Arkada oturan eşim de kendi kamerasını küçük oğlum Kayra ile paylaştı. Böylece benim direksiyon başında olmam sebebiyle fotoğraflamayı kaçırdığım pozları onlar yakalamayı başardı. Bu da eğlencemizi bir kat daha artırdı. Örneğin, gezimiz sırasında çiftleşmekte olan aslanları fotoğraflamayı oğlum başardı. Böyle ender bir olayla karşılaşan ziyaretçi sayısı muhtemelen çok azdır. Bizim denk gelmiş olmamız ise şanslı bir hafta sonu geçireceğimizin ilk işaretiydi. 

Güzergâhı tamamladıktan sonra arabamızı park edip öğle yemeğimizi yedik. Parktaki gezimizin ikinci kısmını yaya olarak yapacaktık. Yaya olarak sürdüreceğimiz gezide kangurular, midilliler, tavşanlar, kirpiler, rakunlar gibi hayvanlar vardı. Bazılarına dokunmanın izin verildiğini öğrenince Eren tüm gün elinden bırakmadığı kameradan biraz olsun ayrılmak durumunda kaldı. Kayra, abisinden daha hevesli görünmesine rağmen hayvanlarla yan yana geldiğinde dokunmaya biraz çekindi. 

Fuji Safari Parkı'nda her yere uğradığımızdan emin olduktan sonra artık ayrılma vaktinin gelmiş olduğuna karar verdik. Otele gitmeden önce, Fuji Çocuk Dünyası (富士山こどもの国) adlı parka uğramak planlarımız arasındaydı. Çocuklar için değişik oyunlar, eğlence programlarının sunulduğu bu yere girmek için biraz geç kalmıştık. Oraya ulaştığımızda neredeyse kapanmak üzereydi. Bu yüzden girmekten vazgeçip bu eğlence merkezinin hemen önünde bulunan geniş parkta biraz vakit geçirmeye karar verdik. Parkın yeşil alanı, tepecikleri ve eşsiz Fuji Dağı manzarası bize tahminimizin de ötesinde eğlenceli zaman geçirtti. Eren ve Kayra kahkahalar atarak koşturdular, tepeciklerden yuvarlandılar. O kadar eğleniyorlardı ki, üstlerinin başlarının berbat olmasına annesiyle göz yumduk. Hem eğlenirken çocuklarımı, hem de sonbahar renklerinin süslediği parktan Fuji'nin fotoğraflarını çektim. Hava iyiden iyiye kararmaya başlarken arabamıza atlayıp otelin yolunu tuttuk.

Kaldığımız otel, Fuji Şehri Merkez Parkı'nın (富士市 中央公園) hemen yanındaydı. Önceki günün yorgunluğunu güzel bir uykuyla attıktan sonra sabahın ilk ışıklarıyla soluğu bu parkta aldım. Çocuklar ve eşim henüz uykudayken yaklaşık bir saatimi bu parkın keyfini çıkararak geçirdim. Birlikte yaptığımız doyurucu bir kahvaltının ardından otelden ayrılıp Taş Müzesi'nin yolunu tuttuk. 
 






___________________________________________________________________________________
[2] Fotoğraflarımı Instagram profilimde görebilirsiniz: Mutlu Sayar