9 Ekim 2014 Perşembe

Çırağan'da Bir Gün

Annemin en sevdiği şeylerden biridir; lüks bir otelin lobisinde, pastanesinde oturup kahve içmek. Giyinir, kuşanır, takar, takıştırır, gider oturur, kahvesini yudumlar. Onu seyrederken anlarım, halinden ne kadar memnun olduğunu. Bu kadar çok hoşuna gitmesinin, daha doğrusu bu kadar eğlenmesinin sebeplerinden biri de, hiç kuşkusuz, her zaman böyle bir keyfe zaman ve para ayırma imkanına sahip olmamak. Ne de olsa tüm hayatını çiftçi bir adamın ev hanımı eşi olarak geçirmiş bir kadın. Birkaç senede ancak bir kez böyle bir fırsatı yakalamak bile büyük bir eylem onun için.

Sanırım annemden almış olsam gerek, lüks otellerde, restoranlarda vakit geçirmeyi ben de onun kadar seviyorum. Arada bir paraya kıyıp böyle bir şey yapasım geliyor. Bu imkanı yakalamanın, daha doğrusu yaratmanın nadir olması, hatıralarda o kadar kalıcı olmasını sağlıyor.

Aslında annemi de götürmek isterdim ama biraz da onun Adana'ya dönmesinden kaynaklanan boşluğu doldurmak için bayramın üçüncü günü eşim ve oğlumla Çırağan Otel'e gittik. En son gittiğimin üzerinden 12 yıl geçmişti ama 7 senedir İstanbul'da yaşamakta olan eşim için ilkti. Şanslıydık, çünkü hem hava güzeldi hem de pastanenin bahçesine adım atar atmaz olabilecek en iyi yerde masa bulup oturduk. Havuzun yanı başında ve tam orta kenarında, ardından boğazı izleyebildiğimiz masada kahvelerimizi yudumladık.

Otel bahçesinde ve Çırağan Sarayı'nın avlusunun boğaza bakan kısmında yürüyüş yaptık. Oğlum biraz salıncağa bindi ama çabuk sıkıldı. Etrafta dolaşmak daha çok hoşuna gitti. Aslında öğle yemeği için Bebek'te bir yere geçmek istiyorduk ama hem vakit daralıyordu hem de oğlum halinden fazlasıyla memnun görünüyordu. Bu yüzden biraz daha paraya kıyıp öğle yemeğini de otelin restoranında yemeye karar verdik. Üstelik buna hiç pişman olmadık çünkü hem bizim yemeklerimiz nefisti hem de oğlum kendisi için istediğimiz pizzanın neredeyse tamamını yedi.

Dönerken bile şanslıydık çünkü geliş yolunda adım adım ilerleyen trafik, ters yönde çok açıktı. Gelirken de dönerken de rahat bir yolculuk yaptık. Eve vardığımızda arabada çoktan uykuya dalmış olan Eren'i yatağına yatırdık. Ertesi gün, yani bayramın ve tatilin son gününü Caddebostan sahilinde yürüyüş yaparak, yani bu kez bedavaya getireceğimiz kısa bir gezi yaparak geçirmek üzere karar verip biz de istirahate çekildik.

2 Ekim 2014 Perşembe

Yağmurlu Haftasonu

Geçtiğimiz haftasonu, hem cumartesi hem de pazar günleri yağmurlu geçti. Cumartesi günü buluşmak için arkadaşlarla önceden plan yapmıştık. Yeşilvadi'de bildikleri bir yere gidip mangal yapmak üzere sözleşmiştik. Yağmur sebebiyle iptal etmeyi düşünüyorduk ama iptal etmemek çok isabetli bir karar olmuştu. Çünkü yağmur, gittiğimiz yere ayrı bir güzellik katmıştı. Ayrıca bizden başka hiç kimsenin gelmemesiyle çok daha samimi bir ortam yakaladık.

Ayşe Teyze'nin Has Bahçesi adlı yerde bizi Ayşe Teyze'nin bizzat kendisi karşıladı. Eşiyle birlikte işlettikleri bu küçük şirin mekanda, hem iki aile müşteri olarak giden biz, hem de onlar hep beraber güzel bir gün geçirdik. Salonun ortasındaki odun sobasıyda hem ısındık hem üzerinde kestane pişirdik, çay demledik ve kahve yaptık. Mangalda pişirdiğimiz etleri, çay bardağında içtiğimiz rakı eşliğinde afiyetle yedik. Doğayla baş başa kaldığımız bu mekan, arka bahçesindeki kümesi, etrafta dolaşıp mangal etinden nasiplenmeyi bekleyen köpekleriyle çocuklarımızın da fazlasıyla eğlendiği, hatta oğlumun öğle uykusundan bile vazgeçtiği güzel bir gün geçirmemize vesile oldu. Kümesten toplanan taze yumurtaları hediye olarak aldık.

Ertesi gün, yani pazar günü bu kez farklı arkadaşlarımızla buluştuk. Bağdat Caddesi'nde buluştuğumuz için bu sefer araba kullanmak zorunda değildim ama yağmurlu havada çocukları gözeterek yürümek pek de kolay olmadı. Yemekten sonra uğradığımız kafede bizi güzel bir sürpriz bekliyordu ve günün en kayda değer ayrıntılarından biri de buydu. Öğrenci olduğunu sandığım çok güzel genç bir kız kafede viyolonsel çalıyordu. Bach'ın Viyolonsel Süitlerini icra ediyor olması ise benim için ayrı bir şanstı. Ara verdiği sırada onunla kısaca sohbet ettim. Çalmakta olduğu eseri bildiğime çok şaşırdı ve gözleri parladı. Aradan sonra tekrar çalmaya başladığında daha dikkatli ve şevkli olduğunu gözlemledim. Ne de olsa, müşteriler arasında daha bilinçli bir klasik müzik dinleyicisinin olduğunu artık biliyordu. Eve dönme vakti geldiği için, verdiği diğer arada ona teşekkür edip ayrıldık. Çok sevdiğim Beşinci Süit'in ilk bölümünü dinleyemeden ayrılmak zorunda kaldığımıza biraz üzüldüm ama yine bir pazar günü bu genç kızla tekrar karşılaşacağımı ve bu sefer daha uzun sohbet etme fırsatı yakalayacağımı ümit ediyorum.

Şimdi önümüzde, bayram sebebiyle beş günlük bir tatil var. İkinci gün annemin Adana'ya dönüyor olmasından dolayı onunla daha çok vakit geçirmek için şehir dışına çıkma planı yapmadık. Ama yine de bu beş günü dolu dolu geçirmek istiyoruz. Umarım yine bu satırlara yazmaya değer güzel günler geçirme şansına sahip oluruz

Instagram