9 Eylül 2017 Cumartesi

Akşam Avı

İş yoğunluğu, dil öğrenimi, yeni  ülkeye alışma süreci, ev işleri, çocukların okulu, şu bu gibi koşturmacalar devam ederken bir şeyler yazma zevkinden mahrum kalıyorum. Uzun uzun oturup, düşüne düşüne, tadını ala ala yazabileceğim tek vakit tüm ev sakinlerinin uyuduğu gece saatleri olurdu hep ama şu an çalışmakta olduğum iş beni bedenen çok yorduğu için çocuklarla birlikte erkenden bende uyuyuveriyorum. Kafamdaki taslakların hepsi, belki lazım olur diye cebime attığım bozuk paralar gibi öylece duruyor. Bazen, öyle uzun uzun değil de kısa kısa da olsa bir şeyler yazsam diye geçiriyordum aklımdan. İşte, sanırım o fırsatı şimdi yakaladım.

Bu akşam, geçen hafta sözleştiğimiz üzere Kiyoşige-san (aile arasında daha samimi bir şeklide Kiyo-chan diyoruz) ile balık tutmaya gittik. Öncelikle size Kiyo-chan'dan biraz bahsedeyim. Kendisi eşimin amcası olur. 88 yaşında emekli öğretmendir. İkinci Dünya Savaşı sırasının ve sonrasının zorlu dönemlerinde öğretmenlik yapmıştır. Geçtiğimiz haftalarda kendisine Japonya Başbakanlığından bir teşekkür belgesi geldi. Sebebini eşim ve annesi şöyle tahmin ediyor; tahmin ediyor diyorum çünkü kendisi nedenlerini kimseye asla söylemeyecektir, çünkü gözünde hiçbir önemi yoktur: Kiyo-chan, savaşın ve sonrasının o zorlu dönemlerinde çocukların sadece eğitimlerini değil, yaşamak için ihtiyacı olan şeylerin temini için de var gücüyle uğraşmış. Özellikle çalışkan olmayan, problemli çocukların üzerine çok düşmüş, mezun olduktan sonra da işe girmelerini sağlamış ve hatta işi kolayca bırakmamaları için kendi arabasıyla onları işe götürüp getirmiş. Hayatını yardım etme üzerine o kadar odaklamış ki şu anda bile insanların işe yaramaz diye attığı eşyaları toplayıp ihtiyacı olan kişilere götürüyor. İşte o Kiyo-chan şimdi de benim balıkçılık eğitimimi üstlenmiş durumda ve ben bu durumdan fazlasıyla memnunum.

Bana balık tutmayı öğreten ilk kişi babamdır. İlk balığımı, 30-35 sene önce Marmara Adası'na tatile gittiğimizde, bir bakkaldan aldığımız oltanın iğnesine ekmek hamuru takıp kıyıdan sarkıtarak tutmuştum. Kamışla balık tutmayı Kiyo-chan'dan öğreniyor olduğumu söyleyebilirim. Sağolsun, Kiyo-chan kendi kullanmış olduğu kamışlardan üç tane, çeşitli iğneler, misinalar, şamandıralar ve sayısız av malzemeleri hediye etti bana. Kendi öğretim planlarına uygun olarak, şimdilik küçük balıklardan başladık. Japonların Mebaru dediği ve kızartıp soya sosuyla yedikleri, bizim kaya balığı dediğimiz balıklardan 7-8 tane tuttuk. Arada oltamıza birkaç farklı balıkla bir de balon balığı takıldı. Karaya çektiğimde küçücük olan balon balığının birden kendini nasıl şişirdiğine de böylece ilk kez şahit olmuş oldum.

Şarjlı ışıldağımız ve ışıklı şamandıralarımız sayesinde karanlık bastırınca da ava devam ettik. Akşam saat beşten dokuza kadar balık tuttuk. Birkaç gündür devam eden, ilaçların fayda etmediği migren ağrım bu güzel akşam sayesinde kendiliğinden geçti. Kaya balığı yemeyle pek aram olmadığından tüm avları Kiyo-chan'a bıraktım. Bundan sonra artık, sofraya rakı şişesi koymaya değecek büyük balıklar tutacağımız günü bekleyeceğim.