29 Şubat 2012 Çarşamba

Selam Veren Çiçeğim, Bambu Orkidem

'Selam veren çiçek'...
2 sene önce Japonya'dan tohumunu alıp saksıda yetiştirmeye başladığım çiçeğin adının Türkçe tercümesi.

Japonca 'Ojigisou'.

Bir sene aradan sonra tekrar çiçek açtı. Hemen resmini çektim, zira çiçek sadece bir gün dalında kalıyor. Açmak üzere olan 6 tane daha tomurcuk var.

Bitkinin yapraklarına dokunduğunuz zaman yapraklar hemen kendini kapatıyor ve yaprakları taşıyan o dal kendini aşağıya eğiyor. Çiçek ismini bu özelliğinden alıyor, zira eğilerek selam verme şekli Japonlar'a ait.

Selam Veren Çiçeğimiz. Şu güzelliğe bakar mısınız..

*

Diğer taraftan geçen kış aldığımız 'bambu orkide'min bir dalından daha 'keiki'(yeni orkide filizi) çıkmaya başladı. Haftalar önce bir tanesini farkedip, neler yapmam gerektiğini internette araştırmıştım. Karşıma Pınar hanımın blogu çıktı. Kendisiyle mesajlaşıp bilgi aldım ve bu sayede yeni filizi başka bir saksıya taşıdım. Gayet güzel bir şekilde büyümeye devam ediyor ve ben çiçek verme zamanını sabırsızlıkla bekliyorum. Bu sayede yardımını aldığım Pınar hanıma bir kez daha teşekkür ediyorum. Kendisinin blog sayfasına buradan ulaşabilirsiniz.

Bambu Orkidemiz, yeni filizimiz (keiki) sağdaki resimde

*

Malum eşim 2 haftadır Japonya'da ve çiçeklerle ilgilenme işi bana kaldı. Bu heyecanlı bekleyiş ve zorunlu hasret sürecinin güzel sonuçlanmasını gönülden istiyorum. Kafamda dolaşan binlerce düşüncenin verdiği stresi bu güzel çiçeklerle uğraşmak biraz olsun hafifletiyor.

16 Şubat 2012 Perşembe

Şike-mbe

Çocukluğumda anlamını öğrendiğim ‘şike’ kelimesi hep futbol ile ilişkilendirilmişti. Şike denince akla futbol gelirdi. Gel gör ki geçen senenin lig bitimine kadar şikeden ceza yemiş ne klüp gördüm ne kişi. Ama öyle maçlar seyrettim, öyle sezonlar izledim ki şikesiz olmasına ihtimal vermiyorum. Ancak o kadar dokunulamıyordu ki, Süleyman Seba gibi dürüst, ahlaklı bir başkan, ellerinden alınan şampiyoluktan sonra ancak “şerefli ikincilik” diyebiliyordu. Kendisine bir kez daha saygılarımı sunuyorum. Hele hele bugün klubü kendisine borçlandırıp, rakip klube ‘bizim’ ifadesi kullanabilen bir başkanın varlığında Seba’nın değeri daha da arttı.

Final maçında kornere penaltı çalıp takıma kupa kazandıran hakem gördük.
*
Bugün Arif denince akıllara 96-97 sezonu gelir.
*
El var diye iptal ettiği golü ofsayt yokmuş diye veren hakem bugün hâlâ hakemlik yapıyor.
*
Hakemin teki açık ara lider takıma 6 kırmızı kart verip alaşağı ediyor. Hem o sezon hem sonraki sezon rakip şampiyon oluyor.
*
Bir oyuncu hakemin suratına tükürdü, sarı kart yedi, ikinci sarı olduğu için atıldı, hakemin üstüne saldırdı, arkadaşları güç bela tuttu, soyunma odasına giderken de tribündeki federasyon başkanına hakemi şikayet etti.
*
Daha geçen sezon rakip futbolcunun üstünde tepinen futbolcuya korkudan ancak sarı kart verebildiler.
*
Lider takımla oynayacak takımın en golcü, en formda oyuncusu bir bakmışsın maç günü sakatım diyor, oynamıyor, maçı kaybediyorlar, takım arkadaşlarına TVde sorulunca “e var bir şey” diyorlar. Sezon bitiyor o lider şampiyon oluyor, sakat olan o futbolcu da şampiyon takıma transfer oluyor.
*
Yersen daha neler var.

Ama gel gör ki bu ‘şike’ ancak geçen sene ortaya çıkarıldı. Geçen sene ligler bittikten sonra kıyamet koptu. Elden giden cumhuriyet değerlerini savunmak dururken, adı şikeye karışmışları savunanlar sokaklara döküldü. Ne de olsa onlar kendilerini de ayrı bir “cumhuriyet” olarak adlandırıyorlar. Bir klüp başkanı tutuklu, gazetelerde boy boy telefon konuşmaları yayınlandı ki akıllara zarar. Daha yalanlayan olmadı. Hâlâ bu adamı savunup lehinde gösteriler yapıyorlar. Tabi bu işler bunca zaman yoktu da şimdi mi var demek lazım. Niye bu kadar zamandır dokunan olmadı da şimdi dokunuldu demek lazım.
Dikkatler neden yön değiştirildi...

Ama sanırım artık sular durulmak üzere. Zira artık tutuklu klüp başkanı ile aynı klube mensup federasyon başkanı atışmalara başladı. Biri diyor ki, benim idealim klübe başkan olmak. Öbürü diyor ki, senden olmaz ben varım. Yahu daha düne kadar küme düşürüleceği söylenen bir klüpte bunlar olur mu? Dahası da var, Fransa’nın gol kralını milyonlarca paraya transfer ettiler. Fransa’da gol kralı olmuş, millî forma giyen, milyonlarca değeri olan, hedefleri olan bir futbolcu, küme düşürülecek takıma gider mi? Demek ki küme düşürülmeme sözü çoktan verilmiş, işin içinde başka işler var.

Bu işlerin üstü zamanı gelince örtülecek ama bakalım nasıl örtülecek. Tahminimce bunlar suçsuz bulunacak. Özür dilenecek, tazminatlar verilecek, üstüne biraz daha kupa hediyeleri falan.. Ya da genel seçimlerden kısa bir süre önce aklanıp, oy sömürüsü yapılacak. Bekleyelim görelim. Ama ben esas olarak tüm dikkatler bu yöne çevirilmişken memlekette neler elden gitmiş olacak onu merak ediyorum. Bir de bakmışsın takım kurtulmuş ama futbol oynanacak memleket kalmamış.

Hayırlısı.

12 Şubat 2012 Pazar

Cinayet Vurgunu

Şarkıcı kadın 48 yaşına gelmiş.
Yirmili yaşlarının çekiciliği de gitmiş, sesinin cazibesi de.
Yeni şarkıları yok artık.

Ama kadın hayatından memnun.
Ununu elemiş, eleğini asmış.
Alacağını almış.
İlgiden uzak, olabildiğince hayatını yaşamaya çalışıyor.

Lâkin plak şirketi, menejerler vs. memnun değil.
Artık onun üzerinden para kazanamıyorlar.
Eski albümlerin, şarkıların değer kazanması lazım ki bu asalaklar para kazanabilsin.
Bunun için tek yol çok iyi bir reklam kampanyası.
Ama en ucuz nasıl olabilir?

Bir mucize olur(!) şarkıcı otel odasında ölür.
Birden 15-20 sene önceki şarkıları en sevilen şarkılar olur.
Onun 20 sene önce oynadığı film herkesin en favori filmiymiş meğer.
Müzik mağazaları yeniden onun albümleriyle dolar.
Film raflarında onun filmi en çok satanlar listesine girer.
Onun müzik klipleri artık müzik kanallarının bir numarası oluvermiştir.
Nasıl oluyorsa onun hayat öyküsünü anlatan kitaplar, daha kadının cenazesi kalkmadan basılıverir, kitapçılara dağıtılır.
Kapış kapış gider.
Bir de bakarsın hayatının belgeseli de yapılıvermiş.
Film şirketi, plak şirketi, şunlar, bunlar, bilimum asalaklar istedikleri reklama kavuşmuş olurlar.
Kadın mezarındadır artık ve aslaklar onun üzerinden para kazanmaya devam eder.
Gelen paranın haddi hesabı yok artık.


Bu arada bugün ölen ünlü şarkıcı Whitney Houstan'a rahmet diliyorum.
RIP RIPebilirsen..

8 Şubat 2012 Çarşamba

T.H.Y.

Türk Hava Yolları'nı aradım. Eşime bilet alıyorum.
-Ben Merve, nasıl yardımcı olabilirim?
-İstanbul-Osaka bilet istiyorum. Dönüş tarihi belli değil. Tek yön olacak.

Tarihi söyledim.
Yolcu ismi olarak eşimin adını verdim.
Eşim yabancı dedim. Ne olur ne olmaz, yanlış yazılmasın diye kodlayarak verdim:
..Urfa, Kütahya, Ordu.
Etsuko.

-Efendim, biletleme işlemini tek yön istediğiniz için gerçekleştiremiyorum.
-Sebep?
-Yolcunun orada oturma izni olması lazım.
-Ee?
-Olmadığı için dönüş biletini göstermesi lazım.
-Hanımefendi, eşim zaten Japon. Kendi memleketine gidiyor.
-Ha o zaman tamam... Onay geldi.


Kredi kartı falan biletleme yapıldı.
-Başka isteğiniz var mı?
-Yok.


Hemen e-postamı kontrol ettim.
İsim yanlış: Etsuho.
Kütayha, h ile başlıyor çünkü!

Çağrı merkezini tekrar aradım. 4440849
Bu sefer erkek sesi.
Durumu anlattım. İsmin düzeltilmesini istedim.
-Efendim biletleme yapıldığı için hiçbir değişiklik yapamayız.
-E gidemeyecek mi yani?
-Dilerseniz bileti iptal edip yeni bilet keselim ya da şikayet hattını arayın.
-Beyefendi, eşim hamile, koltuk numarasını da aldım, bir değişiklik olsun istemiyorum. Sadece bir harf değiştireceksiniz.
-Ben size seçenekleri sundum.
-Tamam o zaman o dediğiniz şikayet hattına yönlendirin lütfen beni.
-Biz yapamıyoruz, sizin aramanız lazım.
-Ver numarayı o zaman.


Şikayet hattını aradım. 0212 4684848.
Bir bayan çıktı.
Durumu anlattım.
-...Kütahya dedim, Kütayha'daki h harfini almış.
-Biletleme yapıldığı için değiştiremiyoruz.
-Hanımefendi, çözüm verin bana.
-Şimdi ben bir dosya açacağım. Burada ses kaydınız dinlenecek. Kimin haklı olduğu anlaşılacak.
-Çözüm ne zaman gelir, çözüm??
-Zaman veremeyiz.
-Peki, ben 2 saat sonra tekrar arayıp sorarım.


2 saat kadar sonra tekrar aradım.
Başka bir bayan çıktı.
Bu seferki kızcağız o kadar düzgün, o kadar sonuç odaklı yaklaşım gösterdi ki aynı yeri mi aradığıma bir an inanamadım.
Durumu anlattım.
-Henüz çözüm gelmemiş. Ama ben buradan değiştirmeye çalışayım. Oluyorsa boşuna beklemeyelim.
1-2 dakika sonra..
-Efendim, bu belki biraz zaman alabilir. İsterseniz siz beklemeyin, telefonu kapatın, ben çözmeye çalışayım, sizi arayıp bildiririm.
Aynı bayan beni bir süre sonra aradı.
-Tamam efendim ben biletinizi düzelttim. Yeni bilet numaranız ile birlikte e-posta adresinize gönderdim.
Çok teşekkür ettim. Teyit için hemen çağrı merkezini aradım. İsmi konuştuğum kişiye kodlattırdım; tamam. Koltuk numarasına kadar hepsi onaylı.

Son konuştuğum bayana kadar epey küfür yediler benden.
Son konuştuğum bayana -yanılmıyorsan Ela Hanım'dı- yaklaşımından, ilgisinden, çözüm üretmesinden, işine olan ciddiyetinden dolayı tekrar teşekkürlerimi gönderiyorum.
Umarım havaalanında da sorunlarla karşılaşmayız.

1 Şubat 2012 Çarşamba

İstanbul'da Beyaz Hafta

İstanbul'da yaşamaya başlayalı 12 sene oldu, ilk defa bu kadar yoğun kar yağışına şahit oluyorum.

Cuma gününden beri her yer bembeyaz.

Bugün de yağış hâlâ devam ediyor ve haberlere göre yarın akşama kadar devam edecek.

**

Cumartesi günü misafir olduğumuz Emre ve Sema'nın evinde güzel bir akşam yemeği ve arkadaşlarla sohbet, geçen haftanın en güzel zamanıydı.

Pazar günü iyice yoğunlaşan kar bizi eve hapsetti. Bu firsat ile biz de kendi film festivalimiz başlattık. Biriktirmekte olduğumuz filmlerden 20 tane seçtik ve günlük birer birer seyrediyoruz. Şimdilik iki tanesini seyrettik.



Bugünkü filmimiz Tokyo Girl(Japonya). İzlediklerimiz ise Divine Weapon (G.Kore) ve Hua Mulan(Çin) idi.

Bu haftanın diğer bir iyi tarafı artık oyunsuz değilim. Bugün bitirdiğim Darksiders'tan sonra çok çok ucuz diye aldığım Nier'e başladım. Ama daha da iyisi, İngiltere'den sipariş erttiğim Dark Souls elime ulaştı. Paketi, eşimle birlikte arabamın üzerinde -kardan kedi- yaparken bizi gören postacı elden teslim etti:)

Karlı günlerin, bir gün yerini kârlı günlere bırakmasını umuyorum.