27 Mayıs 2013 Pazartesi

Dolu Bir Hafta Sonu

Tüm hafta sonumuz dışarıda geçti desem yeridir. Haftanın tüm çalışma günlerini işim gereği Kocaeli-İstanbul arasında direksiyon sallayarak geçirmiştim. Yorucu bir çalışma haftasını geride bırakınca böyle bir hafta sonu geçirmek ilaç gibi geldi. Şirket çalışanları olarak ailelerimizle beraber Ömerli'de bir piknik alanında toplanarak kahvaltı ve sonrasında öğle yemeği organizasyonunda bir araya gelip sohbet ettik. Daha çok kaynaşmamıza vesile olan bu buluşma, hem uzun süredir üzerinde çalıştığım projenin yorgunluğunu hafifletti, hem de hatıralarım arasında unutmayacağım bir gün olarak yerini aldı. Ne de olsa, bir yaşına henüz girmiş olan oğlumun katıldığı ilk piknik oldu.

Oğlum, kendisine gösterilen ilgiden fazlasıyla memnun kalmış olacak ki, yüzünden gülümseme hiç eksik olmadı. Henüz yürüyemiyor olması onu, bir yaşını geçmiş olan diğer çocuklara katılıp haylazlık yapma imkanından alıkoydu ama kucaktan kucağa taşınıp, havalara atıp tutulduğu, sevilip okşandığı için neşesinde bir eksilme olmadı.


Pazar günü ise, üç aile buluşup sahilde güzel bir kahvaltı yaptık. Üç aile olarak bizi bir araya getiren ortak bir yanımız var: Japon hanımları olan Türk erkekleri oluşumuz. Ve her aile birer çocuğa sahip. Bizim bir oğlumuz, diğerlerinin de birer kızları var. Buluşmamıza esas vesile olan sebep ise, Mai'nin ikinci çocuğuna hamile kalması ve uzun süre kalıp doğumu gerçekleştireceği Japonya'ya gitmeden önce son bir kez görüşmek istememizdi.

Oğlum önceki gün ile aynı akıbete uğrayarak, yürüyebilen diğer çocuklara katılıp oyun parkında oynayamadı. Ama yine neşesinden bir şey kaybetmedi. Geçirdiğimiz bu güzel hafta sonu, eşimin ailesi ve oğlumun kuzenleriyle birlikte de benzer bir gün geçirme isteğini bizde uyandırdı. Yaz aylarına giriyor olduğumuz şu günlerde, tatile çıkma fırsatı bulabilirsek, Japonya'ya gidip bu isteğimiz uygulamaya koymak için sabırsızlanıyoruz.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Havai'den Çikolata

Postadan adıma gelen bir paket beni çok şaşırttı. Çünkü paket Havai'den geliyordu. Japon arkadaşımın geçtiğimiz hafta Havai'ye tatile gittiğini biliyordum ama beni de düşünüp bir hediye göndermesini beklemiyordum. Onun bu düşünceli davranışı sayesinde, gitme fırsatı bulabileceğimi hiç düşünmediğim bir yerden hediye aldım.

Havai denince aklıma gelen ilk çağrışımlar; görkemli plajlar, çiçekten kolyeler, kıvrak yerli kızların Hula dansları ve tabii ki Hula dansıyla özdeşleşmiş olan, vücut hareketleriyle salınıp dalgalanan saçaklı etekler. Bunları, gidip de kendi gözlerimle görebilme fırsatı bulabileceğimi hiç sanmıyorum ama bu düşünceli arkadaşım sayesinde oradan bana kadar ulaşan bir kutu çikolatayı yiyebilme şansına eriştim.


Çikolatalar, Havai'de yetişen 'Macadamia' isimli bir fındık türünün drajeleri olarak hazırlanmış. Biraz araştırınca ilginç bilgilere de ulaştım. Macadamia fındığı, çok ender bulunan palmitoleic asit yani Omega 7yi içinde barındırıyor. Bu bilgiden daha fazlasını bu satırlarda vermek yerine, meraklıları için yazının altına iki bağlantı ekledim. Sonuçta ben aldığım hediyenin heyecanını ve anısını bu satırlara kaydetmek istedim. Bu sebeple bir de resim paylaşıyorum ve çikolataların tadını çıkarmaya kaldığım yerden devam ediyorum.

*http://herbsbestnutrition.com/index.php?main_page=page_4
http://www.sibubeauty.com/omega_7.php

15 Mayıs 2013 Çarşamba

1Q84

1256 sayfalık bir kitap düşünün. Yaklaşık dört aylık bir dönemin anlatıldığı bu kitapta, birbirini on yaşında sevip, o yaştan beri görüşemeden otuz yaşına gelmiş iki insanın, yirmi senedir kalplerinde karşılıklı besledikleri aşk olsun. Ve bu iki âşık kitabın ancak 1214 üncü sayfasında tekrar buluşabilsin.

1Q84'te aşkın yanı sıra, cinayet, intikam, sevgi, dostluk, bağlılık, hüzün, heyecan ve birçok Haruki Murakami eserinde olduğu gibi sizi farklı dünyalara taşıyan doğa üstü varlıklar ve olaylar var. Bir sonraki adımda neler olacağı hakkında tahmin yürütemeyeceğiniz, ve bunun farkında olmanın içinizde yarattığı boşluğu merakın ve heyecanın doldurmasıyla sayfaları çevireceğiniz, sizi kendine sımsıkı bağlayan bir roman 1Q84. (İngilizce 'Q' harfinin telaffuzu, Japonca'da 'kyu' olan dokuz rakamının telaffuzu ile hemen hemen aynıdır. Ancak bu bilgi size kitabın içeriği hakkında hiçbir ipucu vermez.)

Aslında üç kitaptan oluşan 1Q84, Türkiye'de tek cilt halinde basılmış muhteşem bir Murakami eseri. Tek ciltlik basımına sahip olduğum üç kitaplık diğer bir eser olan Yüzüklerin Efendisi'ni iki kez okumuştum. Sizi kendine bağlayan ve anlatıldığı dünyanın içine çeken her iki eser de, okumaya başlamadan önce çok uzun olmalarının verdiği isteksizliği daha ilk sayfalarında silip atarak, bittiği zaman keşke bitmeseydi dedirten öykülere sahip.


Kitabın arka kapağında, içinden alınan şu sözlere yer verilmiş:
Yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kişi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir.
Genellikle kendisini satın aldırmak için en etkili cümleler ya da kitabın öyküsü hakkında bir ipucu niteliği taşıyan sözcükler seçilip konur arka kapağa. Ancak bu kitapta çok sayıda etkili sözler yazılmış ve bunların hangisini alırsanız alın, öykü hakkında bir ipucu veremez. Ben kitapta geçen sözlerden, etkilendiğim birkaç tanesini aktarmak istiyorum:

İnsanların büyük çoğunluğu gerçeklere inanmak yerine gerçek olmasını arzuladıkları şeylere inanırlar.
Açıklanmadığı zaman anlayamıyor olman, ne kadar açıklanırsa açıklansın anlayamayacağın anlamına gelir.
Doğru olanı yaptığından emin bir insan kadar aldatılması kolay biri olamaz.

Bu güzel kitaptan edindiğim kazanımları zihnimin bir köşesine yerleştirip, yeni bir kitap okumaya başlayacağım. Tüm kitap severlere 1Q84'ü, mutlaka okunması gereken bir eser olarak tavsiye ediyorum.

10 Mayıs 2013 Cuma

Oğlum Bir Yaşında

Oğlum Eren bugün bir yaşını doldurdu. Annem henüz İstanbul'a gelmediği için kutlamayı onunla birlikte daha sonra da yapacağız ama biz anne ve babası olarak onun bu ilk yaş gününde küçük bir kutlama yaptık. Akraba kadar yakın olduğumuz komşularımızın da katılımıyla keyifli bir akşam geçirdik.

 
Bu vesileyle, tam bir sene önceki heyecanımla satırlara dökemediğim o günü şimdi birkaç satır yazayım istedim.

Doğumdan birkaç gün öncesine kadar annem sürekli kendisine 10 mayısta doğum olacak gibi geldiğini söylüyordu. Ben ihtimal vermiyordum çünkü 10 mayıs doğum için erken bir tarihti. Ancak eşim de bir süredir rahatsızlıklar yaşadığını söylüyordu.

Eşim doğum için Japonya'daydı, Annem Adana'daydı, ben de işim gereği İstanbul'daydım. Doğum olacağı hafta gidip babalık heyecanını orada yaşamak istiyordum ama doğum aniden olduğu için kısmet olmadı. 10 Mayıs 2012 günü içimi bir heyecan kapladı. Eşimi iki kez aradım, cevap gelmeyince heyecanımın yanında endişem de arttı.  Üçüncü kez tekrar aradığımda telefona kayınbabam cevap verdi. O zaman bir şeyler olduğunu anladım. Kırık dökük Japoncamla konuşarak neler olduğunu anlamaya çalıştım ama olmadı. Beklemekten başka çarem yoktu. Eşimle konuştuğum önceki günlerde, iki kez kanama geçirdiğini ve bir kez acil olarak hastaneye gittiğini öğrenmiştim. Daha önce yaşadığımız talihsiz deneyimi de düşününce endişem, hissettiğim heyecanın önüne geçmeye başladı. Sokağa çıkıp caddede hedefsizce yürümeye başladım. Bir süre sonra eşim aradı. Yorgun ve güçsüz gelen sesiyle ameliyattan çıktığını ve oğlumuzun doğduğunu söyledi. Ağzından zorla çıkarabildiği kelimelerle kendisinin ve bebeğimizin sağlıklı olduklarını da öğrenebilince rahatladım. Telefonu kapattıktan sonra bir düre daha kendime gelemedim. Artık hiç kimsenin elimden alamayacağı bir unvana ve o günden itibaren üzerimden atamayacağım bir sorumluluğa sahiptim. Baba olmuştum.


Heyecanımın üzerini örttüğü bilincim yerine geldiği zaman nerede olduğumu algılamam biraz zaman aldı. Doğru ya, caddeye çıkıp yürümeye başlamıştım. Etrafıma bakıp tam olarak nerede olduğumu tespit edince eve doğru dönüş yürüyüşüne başladım ve eve varana kadar önce annemi arayarak babaanne olduğunun müjdesini verdim, sonra çok yakın olduğum diğer kişileri de arayarak oğlumun dünyaya geldiğini bildirdim. Bildirdiğim bu kişiler üzerinden haber yayılınca gün boyu tebrik telefonları aldım. Oğlumu ilk kez görebilmek, kollarıma alabilmek içinse iki hafta sabretmem gerecekti. (ilgili yazılar: Baba Oldum, Oğlum ve Tekrar Japonya)

 
Bugün oğlum ilk yaşını doldurdu. İnşallah sonraki yaşlarını da sağlık ve mutlulukla, hep birlikte kutlayabiliriz.

7 Mayıs 2013 Salı

Bayram Yemeği

Daha önce yazmış olduğum Koinobori Çocuk Bayramı, 5 Mayıs günü itibarı ile sona erdi. Pazar gününe rastlayan ve Koinoborilerin Japonya'nın her yerini süsleyen görüntüsü de bu yıl için bitmiş oldu. Ben bu Koinoborileri sadece flamalar olarak biliyordum ama pazar günü eşimin oğlum için hazırladığı yiyecekleri görünce öyle olmadığını anladım. Eşimin tıpkı flamalardaki Japon balıkları gibi şekillendirdiği yemek, oğlumun 5 Mayıs bayramındaki yemeği oldu.



Bu vesileyle eşimin maharetiyle bir kez daha övünç duyduğumu belirtmek isterim. Eşimin kardeşi, yani baldızım da yemek hazırlama konusunda çok becerikli. Kendisi bu konuda eğitim bile almış. O da blogunda, özellikle kendi çocukları için hazırladığı yemeklerin resimlerini paylaşıyor. Ben de ondan izin alarak o güzel yemeklerinden bazılarının resimlerine bugünkü yazımda yer vermek istedim.



Yeri gelmişken değinmek istediğim bir başka konu ise resmî tatil meselesi. Bilindiği gibi Türkiye'de millî bayramlar ve dinî bayramlar resmî tatil. Bunlar hafta sonu günlerine rastladığı zaman elbette hayal kırıklığı yaratıyor. Japonya'da ise hafta sonuna denk gelen resmî tatil günlerinin hakkı yenmiyor ve bir sonraki pazartesi günü resmî tatil oluyor. Eğer iki günlük bir tatil cumartesi ve pazar günlerine rastlarsa pazartesi ve salı günleri resmî tatil oluyor. Sözgelişi bu seneki 5 Mayıs Çocuklar Günü pazar gününe denk geldiği için dün Japonya'da tatildi.

Bizde artık 'millî' kelimesinin bile bademgillerde tahammülsüzlük yarattığı son günlere bakılırsa, millî bayramların tümden kaldırılıp kandillerin tatil ilan edilmesi kimseyi şaşırtmayacak olsa gerek. Muhtemelen önce bayramların başındaki millî'yi kaldırıp alıştırma yaparlar. Sonra millî bayramları toptan kaldırırlar. Bense her zamanki gibi önümüzdeki 19 Mayısı da kutlamak için sabırsızlıkla bekliyorum. Ne de olsa bayram kutlaması yapmamız ve minnet borçlu olduğumuz Atatürk'ü anmamız için resmiyet ilanına ihtiyacımız yok.